Konut sektörü zor günler geçiriyor. Çoğu doğrulanmasa bile çok sayıda firma için iflas ya da konkordato söylentileri var. Hakkında söylenti olmayan firmalar bile ödemeleri geciktiriyor, çek verilen firmalar tek tek aranıp çeklerin çizdirilmemesi isteniyor. Sadece konut sektöründe değil, birçok sektörde benzer süreçler yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan her ne kadar “kriz yok” dese de vatandaş da hem enflasyon, hem kredi faizleri, hem de alım gücünde yaşadığı düşüşle krizi hissediyor. Peki Türkiye bu durumdan nasıl çıkabilir? Konut sektörü nasıl eski şaşalı günlerine kavuşabilir? Bize göre çıkış yolu, Avrupa Birliği üyelik sürecinin hızlandırılmasından geçiyor.
AB SÜRECİ HIZLANDIRILSIN
Avrupa Birliği Türkiye’ye karşı iki yüzlü bir tutum içinde. Bazı ülkeler Türkiye’yi hiç bir şekilde üye olarak görmek istemezken, bir kısmıysa üyelik dışında ortaklıktan yana. Ancak bu olumsuz havaya rağmen, Türkiye Avrupa Birliği yolunda gerekli reformları yapmalı, süreci hızlandırmalıdır. Avrupa Birliği ülkelerinin tutumu, kendi içlerinde yaşadıkları siyasi gelişmelere bağlı olarak değişebilir. Ancak bütün kriterleri yerine getirmiş bir Türkiye’nin AB kapısına dayanması, üye olması kadar önemlidir.
Şöyle düşünmek lazım. Bir arsa düşünün. Şehir imarı sınırına kadar geliyor. Bu arsaya imar henüz verilmese de sınırına kadar gelmiş bir imar arsaya olan talebi de arsanın değerini de artıracaktır. Hatta bazen beklentiler öyle düzeye ulaşır ki, arsa imara girmeden imara girecekmiş kadar değerlenebilir. İşte bütün kriterleri eksiksiz tamamlamış ve AB sürecinde üye ülkelerin siyasi yapısının değişmesini bekleyen bir Türkiye, çok sayıda yatırımcı için cazibe merkezine dönüşecektir.
Bu sebeple AB’ye girmesek de üyelik sınırına kadar gelmek önemli.
ARAPLARA DEĞİL, AVRUPALILARA KONUT SATMALIYIZ
Arap ülkeleri vatandaşları kültür olarak bize çok yakınlar. O yüzden Arapların birinci tercihinin Türkiye olması gayet doğal. Ancak sektörün hedefi Araplar değil, Avrupalılar olmalı. Avrupalı yüksek gelirli kişi sayısı, Arap yüksek gelirli kişi sayısından çok daha fazla. Türkiye’de yabancılara konut satışının bir türlü istenilen seviyeye çıkamamasının temel nedenlerinden biri bu. Türkiye’nin Katar’la arası çok iyi. Ancak Katar’da yaşayan Katarlı sayısı 200 bin civarında. Yani oldukça düşük bir nüfus. Bunların bir kısmı zaten Türkiye’den ev sahibi olmuşlar. Ancak hepsi Türkiye’den ev alsa dahi yılda 1.2 milyon konut satışı olduğunu düşünürsek, satılan konut sayısını yalnızca yüzde 15 civarında etkileyebilir. “Hepsi alsa” diyoruz ki bu hayalperest bir rakam. Ancak söz konusu ülke Almanya olsaydı, 80 milyon kişiden bahsediyor olurduk. 100’de biri bile Türkiye’den ev alsa 800 bin gibi bir rakam ederdi ki konut satışlarına yüzde 75 oranında etki ederdi. Bu açıdan yabancılara konut satışında ilk hedef kalabalık ve zengin sayısının fazla olduğu ülkeler olmalı.
TANITIM FAALİYETLERİ İÇİN YENİ BAKIŞ AÇILARI GEREKLİ
Reklam, sanıldığı kadar etkili bir pazarlama yöntemi değildir. Çünkü herkes yayınlanan şeyin reklam olduğunu bilir. Hepimiz deterjan reklamı izliyoruz, bütün deterjan reklamları “Ben daha beyaz yapıyorum” diyor. Hangimiz reklamlardan etkilenip gidip o ürünü alıyoruz? Ancak haberler, belgeseller, kişisel yazı ve bloglar bu statüde değildir. Oteller, “En güzel otel benimkisi, hayallerinizdeki otel” diyebilir, kimse inanmaz. Ancak yorumlarda, seyahat bloglarında “Kesinlikle bu otelde kalın, çok sıcak ve samimi, tertemiz bir otel” yazılırsa insanlar bunları dikkate alır.
Türkiye’de TV reklamları yerine, reklam olduğu belli olmayan bir anlamda viral reklam olan alanlara kaymalı.
Sevilen dizilerin en azından bir kısmının Türkiye’nin görseli güçlü yerlerinde çekimi için kapılarını açmalı. Blog yazıları, instagram fenomenleri, youtuberları Türkiye’de misafir etmeli. Klasik zihniyetin dışına çıkılmalı. Yabancı TV kanalları için Türkiye’nin güçlü yönlerini, görselliği olan merkezlerini gösteren belgeseller hazırlatmalı.
Yeni reklam, reklam olduğu anlaşılmayan alanlarda yapılıyor. Bu unutulmamalı.