Dolar 2018 yılı başında 3,76 TL’ydi. Seçim öncesi başlayan hareketlilik Rahip Brunson üzerinden yürütülen krizle 7 TL’yi aştı. Son bir haftada yaşanan artış yüzde 37’yi geçti. Dolar her gün kendi rekorunu kırıyor. Peki doların yükselişi ne anlama geliyor? Türkiye yeni bir ekonomik krize mi giriyor? Türkiye ne yapabilir?
DOLARDA DIŞ PİYASA ETKİSİ
Öncelikle dolarda şu an yaşanan artışın nedeni siyasi. Ancak genel anlamda da bir artış söz konusu. Bu artışın nedenlerini iç ve dış olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Dış nedenlerin başında siyasi gerilim dışında 2 şey geliyor. Birincisi Amerikan Merkez Bankası’nın faiz oranlarını yükselteceği beklentisi. Bu beklentiden daha öte somut bir gerçek. Çünkü ABD Merkez Bankası bunun işaretlerini daha önce vermişti ve faizleri yavaş da olsa yükseltmeye başlamıştı. Yabancı yatırımcılar bu trendin süreceğinden hareketle gelişmekte olan ülke piyasalarından çıkmaya başladı. Bu çıkış 7-8 aydır sürüyor. İkinci nedense seçimlerin yaklaştığı dönemde başlayan siyasi nedenler. Şurası artık ortada ki ABD derin devleti Erdoğan’ı istemiyor. Bunun en önemli nedeni Erdoğan’ın söz dinlememesi. İkinci nedeni eksen kayması ve Türkiye’nin ABD’ye alternatif araması. Üçüncü nedeni ise ABD’nin kendi ajanları gibi kullanabildiği FETÖ ile yapılan mücadele. Bugün istihbarat anlamında ABD Türkiye’de ilk defa bu kadar zayıf durumda.
ABD MERKEZ BANKASI FAİZ ORANLARI BİZİ NEDEN BU KADAR ÇOK İLGİLENDİRİYOR?
Türkiye’de yüklü miktarda yabancı yatırımcı var. Bunların parasının bir kısmı İMKB’de bir kısmı ise bankalarda faizde. Türkiye’de faiz oranları gelişmiş ülkelere kıyasla yüksek. Yabancı yatırımcının parasını Türk bankalarında tutma sebebi de bu. Ancak bu fark ABD Merkez Bankası’nın faiz artırması, buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın faizleri sabit tutacağı yönündeki izlenim nedeniyle daralıyor. Makas daralınca yabancı yatırımcı diyor ki “Bu fark için Türkiye’de paramı riske etmeye değmez. En iyisi ben ABD Merkez Bankası’na paramı yatırayım”. İşin Türkçesi bu. Parasını Türkiye’deki yatırım araçlarından, faizden, borsadan alan yatırımcı, dolara çevirip ABD veya diğer güvenli bulduğu ülkelere götürüyor. Para miktarı yüksek olunca piyasada dolara talep arttığı için dolar da yükseliyor. Demirtaş hocanın da dediği gibi, para hiç duygusal değil ve bir yere bağlanmıyor. İşine gelmedi mi anında yok oluyor. Elbette bu yüksek oranda çıkışta ABD’nin yatırım fonların uyguladığı baskı da önemli.
TRUMP’IN TEHDİTLERİ TÜRKİYE’Yİ DE ETKİLİYOR
Trump henüz ABD başkanlık koltuğuna oturmadan, gelişmekte olan ekonomilere yatırım yapan otomobil sektörüne yüksek vergi tehdidinde bulundu. İşin ilginci tehdit işe yaradı. Meksika’ya yatırım yapmayı düşünen ABD otomobil devleri yatırımlarını ABD’ye kaydırdı. Bu durum direk olarak Türkiye’yi hedef almasa da Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünen diğer ABD menşeli firmalar için de bir tehdit algısı oluşturdu. Doğrudan yabancı sermaye girişinin düşeceği beklentisi doları yükseltti. Zaten bir süre sonra da Trump’ın tehditleri Türkiye’yi vurdu. Demir-çelik-alüminyumda ABD’nin gümrük vergileri 2 katına çıkınca dolardaki yükseliş hızlandı.
İÇ SİYASİ DENGELERİN DOLARIN YÜKSELİŞİNDEKİ ROLÜ SPEKÜLATİF Mİ?
Doların iç siyasi gelişmeler nedeniyle bu kadar oynaması akla “Artış spekülatif mi?” sorusunu getiriyor. Bu doğru olabilir. Dünyada hiç bir ülkedeki iç siyasi gelişmeler dövizin yönünü bu kadar etkilemiyor. Türkiye’nin son zamanlarda Rusya ile yakınlaşması, ABD ile yaşadığı siyasi gerginlik ve dünya para piyasasına hükmeden ABD kredi derecelendirme ve yatırım bankalarının Türkiye aleyhine not indirimlerine gitmesi bu duruma işaret ediyor. Ancak Türkiye’de devam eden olağanüstü hal sürecinin, sürekli yaşanan terör olaylarının ve Türkiye’nin yakın çevresindeki siyasi belirsizlik ve iç karışıklıkların devam etmesi de bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Bu sebeple dolardaki yükselişi tamamen spekülatif görmek de çözüme ulaşmayı engelleyebiliyor.
DOLARIN YÜKSELİŞİ NASIL ENGELLENEBİLİR? ENGELLENMELİ Mİ?
Doların yükselişini kısa vadede durdurmanın en etkin enstrümanı faizler. Faizlerin yükseltilmesi doların ateşini her zaman alıyor. Ancak yüksek faiz demek, ülkenin ekonomik durgunluğa girmesi anlamına da geliyor. Dolayısıyla alınan önlemin yaratacağı tahribat, doların artışından daha kötü olabilir. Bu nedenle Merkez Bankası’nın eskisi gibi faizleri yükseltme yoluna gidip gitmeyeceği bilinmiyor. Türkiye’nin bunun dışında yapabileceği çok da fazla bir şey bulunmuyor. Bu konuda bir başka tartışma ise “Doların yükselmesinin engellenmemesi” noktasında yaşanıyor. Bazı uzmanlar doların kendi değerini bulacağı, faizlerin artırılması ile yapılacak suni müdahalenin Türkiye’yi gelecekte yeniden benzer bir sorunla karşı karşıya bırakacağını dile getiriyor.
TÜRKİYE SICAK PARA YÜKÜNDEN Mİ KURTULUYOR?
Türkiye’de doların yükselişinin en büyük nedeni elbette sıcak para miktarının yüksekliği. Sıcak paradan kastımız, reel bir yatırım yapılmaksızın paradan para kazanılan enstrümanlar. Türkiye’de bir yere fabrika açan bir şirketin ülkeden çıkması oldukça zor. Ancak banka, borsa gibi paradan para kazanılan enstrümanlara yatırım yapan yabancılar paralarını rahatlıkla ülkeden çıkarabiliyor. Üstelik bu hızlı çıkış, döviz kurlarında da yüksek dalgalanmalara neden olabiliyor. Uzmanlar şu an yaşanılan “Dövizdeki hızlı yükseliş”in kısa vadede ülkeye büyük zarar vereceğini belirtiyor. Ancak bu kriz doğru değerlendirilirse uzun vadede Türkiye’nin lehine dönüşebileceği de söyleniyor.
ÇİN DOLAR KARŞISINDA KENDİ PARASININ DEĞERİNİ DÜŞÜRÜYOR, BİZ NEDEN YAPMAYALIM?
Bir ülkenin döviz karşısında parasının değer kaybetmesinin doğurduğu iki sonuç var. Birincisi ülke fakirleşiyor. İkincisi ise ülkenin üretim ve ihracat gücü artıyor. Yani biri olumlu diğeri olumsuz. Ülke fakirleşiyor çünkü özellikle ithal edilen ürünleri almak zorlaşıyor. Çalışanların gelirinde bir artış yaşanmazken ithal edilen ürünlerin fiyatları artıyor. Bu da alım gücü düşen halkı fakirleştiriyor. Çin halkın fakirleşmesini çok umursamıyor. Buna karşılık ihracat ve üretim gücü artıyor. Kabaca bir örnek vermek gerekirse;
Bir firma tanesi 1 dolara ayda 100 bin ürün satıyor olsun. Yani bu firma ayda 100 bin dolar kazanıyor. Bu doları Türkiye’de bozdurduğu zaman eline dolar kuru 3 tl iken 300 bin TL geçiyordu. Firmanın bu paranın 250 bin TL’sini maaş, elektrik gibi masraflara verdiğini farz edersek elinde 50 bin TL kalıyordu. Dolar kuru 4 TL olduğunda bu firmanın kazancı 150 bin TL’ye çıkmış oluyor. Dolayısıyla kendi ülkesinde daha fazla yatırım yapma veya yurtdışında sattığı ürünün fiyatını düşürerek daha fazla müşteriye ulaşma olanağı doğuyor.
Çin bu yolla ülkesinde çalışanların gelirini düşürürken yurtdışında pazarlık gücünü artırıyor. ABD aynı ürünü 2 dolara mal ederken, doların değerli olduğu Çin’de aynı ürün 1 dolardan ucuza mal olabiliyor. Bu da Çin’in ihracat rakamlarının hızla yükselmesini sağlıyor. Ancak bu artıştan ülkede çalışanlar en azından şimdilik hak ettikleri payı alamıyor.
Çin’de özgür seçimler yok. Halk istediğini alamadığı zaman bunu tepkisel olarak dile getiremiyor. Ancak Türkiye’de seçimler var ve hükümetler iktidarlarını sürdürmek istiyorsa, bir şekilde halkı ekonomik açıdan tatmin etmek zorunda. Dolayısıyla Çin’in izlediği bu yolun Türkiye’de uygulanması kısa vadede zor görünüyor.
PEKİ NE OLACAK?EKONOMİK KRİZ Mİ GELİYOR?
Doların bir süre daha yükseleceği kesin. Üstelik TCMB faizleri yüksek bir oranda artırmadığı sürece doların değer kazanmasını engellemek de mümkün görünmüyor.
Dolar kayda değer bir yükseliş gösterdiği halde ekonomiye çok büyük bir etkisi olmamış gibi görünüyor. Ancak bu etkisizliğin en önemli nedeni Türkiye’nin en büyük ithal kalemi olan petrol fiyatlarının uluslararası piyasadaki düşüşü. Türkiye’de hemen hemen bütün sektörleri etkileyecek petrol fiyatları şu anda 5 TL civarında. Aynı rakama petrol, dolar henüz 2,5 TL civarındayken de çıkmıştı. O günlerde petrol fiyatlarının Türkiye’de 5 TL’yi geçmesinin nedeni yurtdışında petrolün varil fiyatının 110 doları aşmasıydı. Şu an petrolün varili 55 dolar seviyesinde. Dolayısıyla düşük petrol fiyatları sayesinde dolardaki artış hayatımızda çok büyük bir etki yaratmıyor. Ancak yurtdışında petrol fiyatlarının eski seviyesine çıkmasının Türkiye için büyük bir kriz anlamına geleceğini de unutmamak gerekiyor.
TÜRKİYE BU DURUMDAN NASIL KURTULABİLİR? CEVABI HERKESLE “BARIŞMAK” MI?
Kısa vadede kurtuluş olmadığını söylemiştik. Uzun vadede kurtuluş ise istikrardan geçiyor. Hem Türkiye hem de bölge açısından. Bu bakımdan Suriye’de barış sürecinin desteklenmesi, Rusya ile ekonomik ilişkilerin güçlenmesi, İsrail ile siyasi yumuşamanın sağlanması, Kıbrıs sorununun çözümü çok büyük önem taşıyor. Türkiye’nin çevresindeki belirsizlikler aynı zamanda fırsatları da içinde barındırıyor. Suriye’de barış sonrası yeniden yapılanmanın birincil etkisinin Türk inşaat sektörüne olacağı söyleniyor. İsrail ve Kıbrıs meselelerinin çözümünün Türkiye’yi enerjide bir merkez haline getireceği belirtiliyor. Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesinin turizmi canlandıracağı ve ülkeye para girişini hızlandıracağı ifade ediliyor. Bütün bu siyasi krizlerin üzerindeki belirsizliğin kaldırılmasının, dövizdeki yükselişin bıraktığı izleri rahatlıkla silebileceği ve ülkenin gelişmesinin önündeki engelleri kaldıracağı iddia ediliyor. Türkiye’nin çevresinin istikrara kavuşturulmasının terör eylemlerinin de kolayca sınırlandırılmasına imkan yaratacağı ve Türkiye’nin güvenli bir liman pozisyonunu yeniden kazanacağı öngörülüyor.